“Sanatın Radikal Döngüsü”
- Hatice Gül
- 30 Eyl
- 2 dakikada okunur
E. H. Gombrich’in ifadesiyle, “İlkeller için, bir kulübe ile bir imge arasında yararlılık açısından hiçbir fark yoktur. Kulübeler onları yağmurdan, rüzgârdan, güneşten kendilerini korur, imge ise ruhsal, toplumsal ve büyüsel tehlikelerden korur.” Bu yaklaşım, sanatın başlangıçtaki temel işlevini açıkça ortaya koyar: sanat yalnızca estetik bir üretim değil, aynı zamanda hayatta kalma mücadelesinin bir aracıdır.
Gombrich’in bu saptaması günümüze taşındığında, sanatın doğasında radikal bir değişimden söz etmek güçtür. Zira sanat, hâlâ bir yönüyle bireyin içsel deneyimlerinin, diğer yönüyle ise toplumun sosyokültürel varoluşunun bir ifade biçimi olarak varlığını sürdürmektedir. Sanat, hem kişisel anlamlandırma süreçlerinin hem de toplumsal iletişimin temel araçlarından biri olmayı sürdürür.
Bu bağlamda sanatın gelişimini, döngüsel bir süreç olarak ele almak mümkündür. İnsan, önce bir “tohum” eker: bir düşünce, bir imge ya da bir yaratım itkisi. Bu süreçte gelişimi gözlemler, etkilerini kendi varlığında sınar, sancılar çeker, anlamlandırır ve radikal bir dışkılama edimiyle dışa vurur. Ardından yeni bir evre başlar: bu ilkel ihtiyacı besler, süsler, giydirir ve büyütür. Ancak oluşan irade, bir noktada özgürleşme talep eder, esaslı sancı buradadır. Ölümünü bekler yaratan. izleyici bir üçüncü kişidir, toplar ve uzaklaşır. Nihayetinde bir sonraki hasatı bekler.
Sanatın süreci, her kırılımda yeniden başlar ve kendini sürekli yeniler.
Bu döngü yalnızca bireysel düzeyde değil, topluluk düzeyinde de işler. “Tohum, sancı, dışkılama, süsleme, büyütme” döngüsü hem insanın biyolojik hem de kültürel gelişim sürecini çağrıştırır. Bir bireyin yaratım sancısı ile toplumun kolektif üretimi aynı organik akış içinde okunabilir. Aradaki temel fark, bireysel tecrübelerin çeşitliliğidir. Bununla birlikte, öz ve tüz arasındaki bu farklılık, sanatın kolektif ve bireysel boyutlarını birbirine bağlayan temel gerilim alanını oluşturur.
Sonuç olarak, sanat ne salt bireysel bir iç döküm ne de yalnızca toplumsal bir işlevdir. O, birey ile toplum arasındaki diyalektiğin sürekliliğinde, hayatta kalma mücadelesinin hem simgesel hem de estetik bir biçimidir.










Yorumlar